İsa b. Eban. (h.221)
ÎSÂ b. EBÂN
Ebû Mûsâ Îsâ b. Ebân b. Sadaka (ö. 221/836)
Aslen Şîraz’ın güneydoğusundaki Fesâ şehrindendir. Halife Mansûr’a danışmanlık yapan dedesi Sadaka b. Adî’nin dedesinin adının Merdânşah olmasından İran asıllı olduğu anlaşılmaktadır. Îsâ b. Ebân Bağdat’ta yetişti. İsmâil b. Ca‘fer el-Ensârî, Hüşeym b. Beşîr, İbn Ebû Zâide gibi âlimlerden hadis öğrendi. Ehl-i hadîs ekolüne mensubiyeti dolayısıyla önceleri ehl-i re’ye karşı çıkarken arkadaşı İbn Semâa tarafından İmam Muhammed eş-Şeybânî ile tanıştırılıp onun muhalefet ettiğini düşündüğü hadisleri tek tek kendisine okuduğunda tatminkâr cevaplar alması üzerine rey ekolüne katıldı. Serahsî’nin rivayetine göre ise hadis öğrenimiyle meşgulken hac için gittiği Mekke’de aynı konuda iki defa yanlışlık yapıp Hanefî bir arkadaşı tarafından uyarılınca hadis tahsilinin kendisini hatadan korumada yeterli olmadığını düşünerek İmam Muhammed’in derslerine katıldı (el-Mebsûṭ, I, 237). Altı ay kadar fıkıh ve hadis okuduktan sonra Muhammed’in Rakka kadılığına getirilmesiyle derslerine ara vermek zorunda kaldı; ancak mektupla öğrenimini sürdürdü. Bazı kaynaklarda Ebû Yûsuf’tan yaptığı rivayetlere yer verilirse de diğer bir kısım kaynaklar onun derslerine katılmadığını belirtir. Kendisinden Hasan b. Sellâm es-Sevvâk, Ebû Hâzim el-Kādî, Bekkâr b. Kuteybe ve Şuayb b. Eyyûb es-Sarîfînî ders aldı. Tanınmış sûfî Ebû Hamza Muhammed b. İbrâhim el-Bağdâdî onun âzatlısı idi.
Ramazan 210’da (Aralık 825) Bağdat’ın doğu yakasında Askerülmehdî kadılığına nâib olarak, 23 Rebîülevvel 211’de ise (3 Temmuz 826) Basra kadılığına tayin edilen Îsâ b. Ebân ölümüne kadar bu görevi sürdürdü. 220 (835) yılında hacca gitti ve Basra’ya döndükten birkaç gün sonra 221 Muharrem veya Safer başlarında (Ocak veya Şubat 836) vefat etti. Muharrem 220’de (Ocak 835) öldüğü de rivayet edilir.
Kaynaklarda Îsâ b. Ebân’ın kadılık mesleğine vukufu, dikkat ve titizliği üzerinde durularak davaları süratle sonuçlandırdığı belirtilir. Hilâl b. Yahyâ, İslâm’ın gelişinden kendi zamanına kadar Basra’da ondan daha fakih bir kadının görev yapmadığını söylemiştir. Mu‘tasım-Billâh döneminde bir davada suçlunun cezasının infazında aşırıya kaçtığı gerekçesiyle yargılanmış, ancak suçsuz bulunmuştur. Hasımlarından İbn Âişe et-Teymî, Îsâ’yı Başkadı İbn Ebû Duâd’a şikâyet edip onun yerine kendisi geçmek istemişse de başkadı bu isteği reddetmiştir. Bu şikâyet üzerine Îsâ’nın önce azledildiği, arkadaşı ve başkadının oğlu olan Ebü’l-Velîd’e 80.000 dirhem rüşvet vererek azil kararını geri aldırdığı şeklindeki rivayet (Hatîb, X, 317) ihtiyatla karşılanmalıdır. Kadılık görevine gelmeden önce varlıklı bir kimse olan Îsâ b. Ebân son derece cömertti; öldüğünde çocuklarına miras bırakmadığı kaydedilir.
Hatîb el-Bağdâdî ve İbnü’l-Cevzî gibi müellifler, Îsâ b. Ebân’ın Kur’an’ın mahlûk olduğu görüşünü benimsediğini söylerken İbnü’l-Murtazâ da onun Mu‘tezile’nin beş esasından biri olan adl anlayışını savunduğunu belirtir. Mu‘tasım-Billâh devrinde Başkadı İbn Ebû Duâd’ın tahrikiyle yaşanan mihne* olayları sırasında birçok kadı ve ilim adamı sıkıntılı günler geçirirken Îsâ b. Ebân’ın kadılık görevini sürdürmesi ve başkadı ile yakınlığı bu iddiaları destekler nitelikteyse de Cessâs’ın bizzat Îsâ b. Ebân’ın kitabından yaptığı bir iktibas onun “fukaha Mürciîliği” denilen bir anlayışa sahip olduğunu göstermektedir. Buna göre Îsâ, fâsık müslümanların cehenneme gireceğini bildiren âyetlerle başka âyetler göz önüne alındığında onların bağışlanmalarının da azap görmelerinin de mümkün olduğunu, bu sebeple durumlarının Allah’a havale (ircâ) edilmesi gerektiğini ifade edip bu hususta kesin konuşamayacağını belirtmiştir (el-Fuṣûl, I, 103).
Zehebî, Îsâ’nın zayıf ya da sika olduğunu söyleyen bir kimseyi bilmediğini belirtirse de (Mîzânü’l-iʿtidâl, III, 310) onun İmam Şâfiî’den naklettiği bir rivayetin kendi kaynaklarında bulunmaması karşısında birçok Şâfiî âlimi kendisini sika saydığı için rivayeti reddetmek yerine yorumlamak yönüne gitmiş, Nevevî ise sika hükmüne katıldığını belirtmiştir (el-Mecmûʿ, I, 150).
Îsâ b. Ebân, İmam Muhammed’in öğrencileri arasında kaynaklarda usul ve fürûa dair görüşlerine en çok yer verilen âlimlerdendir. Hanefî usul kitaplarında onun görüşleri özellikle sünnet-hadis ve âmmın tahsisi bahislerinde nakledilir. Gerçekten Îsâ, Hanefî usulünün oluşumuna büyük katkıda bulunmuş ve daha sonra Hanefî görüşü haline gelen birçok usul kaidesini vazetmiştir. Meselâ kıyasa aykırı bir hadisin makbul sayılabilmesi için râvisinin fakih olmasını şart koşmuş ve bu görüşü birçok Hanefî âlimi tarafından benimsenmiştir. Musarrât* hadisini (Müslim, “Büyûʿ”, 11; Ebû Dâvûd, “Büyûʿ”, 46) sahih olmasına rağmen bu gerekçe ile terketmiş, Ebû Hüreyre’nin rivayetlerini makbul saymadığı yolundaki söylentiler ise Cessâs tarafından bizzat kendi kitabına dayanılarak çürütülmüştür (el-Fuṣûl, III, 130). Usulünün haber bahislerini, onun er-Red ʿalâ Bişr el-Merîsî ve’ş-Şâfiʿî fi’l-aḫbâr, el-Ḥucecü’ṣ-ṣaġīr ve el-Ḥucecü’l-kebîr adlı eserlerindeki açıklamalarından hareketle izaha çalışan Cessâs’ın bu eserlerden yaptığı geniş iktibaslar göz önüne alındığında, Hanefî mezhebinin hadis usulüne ilişkin görüşlerini Süfyân b. Sehtân’dan (Sehbân) sonra ilk defa ilmî olarak temellendiren kişinin Îsâ b. Ebân olduğu söylenebilir. Zira ondan önceki Hanefî imamlarının hadis ve sünnet konusundaki açıklamaları oldukça sınırlıdır.
Hanefî mezhebinin temel ilkelerini ve meselelerini benimseyen, müdafaa eden ve yorumlayan Îsâ b. Ebân, mezhebin kendi içinde mantıkî bir tutarlılığı bulunduğuna inandığı için imamlardan nakledilen ve mezhebin bütünlüğüyle uyuşmayan görüşleri eleştirmiş, meselâ meclis muhayyerliğinin sona ermesini bedenen ayrılma şeklinde anlayarak mezhebe aykırı bir görüşü benimseyebilmiştir. Serahsî el-Mebsûṭ’ta onun bu eleştirilerini ele alır ve mezhep imamlarının genel ilkeden (kıyas) istihsan sebebiyle ayrıldıklarını, Îsâ’nın ise kıyasa uyduğunu söyleyerek imamları savunur.
Îsâ b. Ebân, devrinin ilmî tartışmalarında önemli bir rol oynamıştır. İmam Şâfiî’nin onunla ilmî tartışmalar yaptığı ve arkadaşlarına kendisiyle tartışmalarını söylediği belirtilirse de (İbnü’l-Murtazâ, s. 129) bazı Şâfiî âlimleri onun İmam Şâfiî ile karşılaşmadığını ileri sürerler (Nevevî, I, 150). İmam Şâfiî’ye karşı mezhebini savunurken delil olarak kullandığı hadisleri Hanefî-Mürciî kelâmcısı Süfyân b. Sehtân’ın kitabından almış olması sebebiyle Dâvûd ez-Zâhirî tarafından eleştirilerinin değersiz görülmesine karşılık hem kendi mezhebinden hem Şâfiî ve Şiî mezheplerinden bazı âlimlerce bunlara önem verilerek kendisine eleştiriler yöneltilmiştir. Bu konuda eser yazan müellifler arasında Ebû Ca‘fer et-Tahâvî (Kitâbü’r-Red ʿalâ ʿÎsâ b. Ebân fî kitâbihi’lleẕî semmâhu Ḫaṭaʾe’l-kütüb), Ebü’l-Abbas İbn Süreyc (er-Red ʿalâ ʿÎsâ b. Ebân), Hizânetü’l-hikme’nin idarecisi Sehl b. Hârûn (Kitâb ilâ ʿÎsâ b. Ebân fi’l-ḳażâʾ) ve İsmâil b. Ali en-Nevbahtî (Kitâbü’r-Red ʿalâ ʿÎsâ b. Ebân fi’l-libâs) zikredilebilir. Îsâ b. Muhammed b. Ali el-Büleyhid, ʿÎsâ b. Ebân ve ârâʾühü’l-uṣûliyye adıyla bir yüksek lisans çalışması yapmıştır (1415/1995, Câmiatü’l-İmâm Muhammed b. Suûd el-İslâmiyye külliyyetü’ş-şerîa [Riyad]).
Eserleri.
Îsâ b. Ebân’ı şöhrete kavuşturan eseri el-Ḥucecü (Ḥuccetü)’ṣ-ṣaġīr’dir. Me’mûn’un ders arkadaşı Îsâ b. Hârûn el-Hâşimî, Me’mûn hilâfete geçince yazdığı bir hadis kitabını getirip Hanefîler’in bu kitaptaki hadislere muhalefet ettiklerini söyleyerek o sırada halifenin meclisine devam eden Hanefî âlimlerine bu hususu sormasını, cevap veremezlerse bir daha huzuruna kabul etmemesini önermiştir. Halife de İsmâil b. Hammâd, Bişr b. Gıyâs ve Yahyâ b. Eksem gibi önde gelen Hanefîler’den bu kitaba cevap vermelerini istemişse de onlardan bir sonuç alamamıştır. Halifenin meclisine katılmayan Îsâ b. Ebân durumu öğrenince el-Ḥucecü’ṣ-ṣaġīr’i yazmıştır. O dönemden günümüze intikal eden usule dair metinlerin çok sınırlı olması tartışma konuları hakkında bilgi edinilmesini güçleştirdiği için bu eserin muhtevası önem arzetmektedir. Saymerî’nin kaydına göre iki ana bölümden oluşan kitapta önce haberlerin çeşitleri, nakil yolları, bunlardan kabul edilmesi veya edilmemesi gerekenlerin neler olduğu, birbirine zıt hadislerle karşılaşıldığında ne yapılması gerektiği konuları ele alındıktan sonra bu tür hadisler için bölümler açılmış ve her bölümde Ebû Hanîfe’nin delili ve görüşü, onu destekleyen rivayetler ve kıyaslar geniş biçimde incelenmiştir. Me’mûn eseri okuyunca çok beğenmiş ve bundan böyle Îsâ’nın meclisine katılmasına izin vermiştir (Aḫbâru Ebî Ḥanîfe, s. 141-143). Brockelmann ve Fuat Sezgin, bu kitabın Bankipûr Hudâbahş Kütüphanesi’nde (nr. 1596) kayıtlı 168 varaklık bir nüshasının bulunduğunu ileri sürerlerse de eseri yerinde görüp inceleyen Atîk Ahmed el-Bestevî, bunun İmam Muhammed’in Kitâbü’l-Ḥucce ʿalâ ehli’l-Medîne adlı eserine ait bir nüsha olduğunu belirlemiştir (Internatiol Conference on the Life, s. 149).
Îsâ b. Ebân’ın kaynaklarda adları geçen diğer eserleri de şunlardır: er-Red ʿalâ Bişr el-Merîsî ve’ş-Şâfiʿî fi’l-aḫbâr, el-Ḥucecü’l-kebîr, Ḫaberü’l-vâḥid, İs̱bâtü’l-ḳıyâs, İctihâdü’r-reʾy, el-ʿİlel fi’l-fıḳh, Ḫaṭaʾü’l-kütüb, el-Mücmel ve’l-müfesser, el-Câmiʿ fi’l-fıḳh, en-Nevâdir, Kitâbü’ş-Şehâdât.