İbnü'l-Hümam. h.861

İBNÜ’l-HÜMÂM

ابن الهمام

790’da (1388) İskenderiye’de dünyaya geldi. Bu tarih 788 (1386) ve 789 olarak da zikredilmektedir. Dedesinin dedesi Hümâmeddin’e nisbetle İbnü’l-Hümâm lakabı ile meşhur olmuştur. Dedesi Abdülhamid ve büyük dedesi Mesud aslen Sivaslı olup burada kadılık yapmışlardır. Babası, muhtemelen yaşadığı dönemde Anadolu’nun içine düştüğü kargaşa ortamından kurtulmak amacıyla Memlükler’in idaresi altındaki Mısır’a gitmiş ve İskenderiye’de Hanefî kadılığı görevinde bulunmuştur. İlk derslerini babasından alan İbnü’l-Hümâm, on yaşında iken babasının ölümü üzerine anneannesinin gözetiminde yetişti. Onunla birlikte Kahire’ye giderek Şehâbeddin el-Heysemî’nin yanında Kur’ân-ı Kerîm’i ezberledi, İbnü’z-Zerâtîtî ve Zeynüddin Abdurrahman et-Tefehnî’den kıraat dersleri aldı. Bir ara İskenderiye’ye dönerek burada öğrenimine devam etti, ardından tekrar gittiği Kahire’de uzun süre kaldı. Cemâleddin Yûsuf b. Muhammed el-Humeydî, İbnü’l-Mecdî, Muhammed b. Ahmed el-Bisâtî, Bedreddin Mahmûd b. Muhammed el-Aksarâyî, Bedreddin el-Aynî, Ebû Zür‘a İbnü’l-Irâkī, İbn Hacer el-Askalânî, Kāriülhidâye, Ebü’l-Velîd İbnü’ş-Şıhne, Muhammed b. Ebû Bekir İbn Cemâa ve Kemâleddin eş-Şümünnî gibi çeşitli mezheplere mensup âlimlerden Arap dili ve edebiyatı, mantık, kelâm, tefsir, hadis, fıkıh ve fıkıh usulü dersleri aldı. Kendisinden çok faydalandığı hocası Abdurrahman et-Tefehnî ile birlikte Kudüs’e, fıkıh usulü okuduğu Ebü’l-Velîd İbnü’ş-Şıhne ile birlikte 814 (1411) yılında Halep’e giderek bir süre bu şehirlerde tahsilini sürdürdükten sonra tekrar Kahire’ye döndü. 

Öğrencilik yıllarında çeşitli sıkıntılar ve müzmin hastalıklarla mücadele eden İbnü’l-Hümâm tahsilini tamamladıktan sonra ilim ve öğretimle meşgul oldu. 829 (1425-26) yılında el-Melikü’l-Eşref Barsbay’ın kurduğu Eşrefiyye Medresesi’ne müderris tayin edildi ve 18 Şâban 833’te (12 Mayıs 1430) kendi isteğiyle ayrılıncaya kadar bu görevde kaldı. 847’de (1443) getirildiği Şeyhûniyye Hankahı’nın şeyhliğinden de 858’de (1454) kendi isteğiyle ayrıldı. Bu arada Mansûriyye ve Kubbetü Sâlih medreselerinde hocalık yaptı. 824 (1421), 854 (1450) ve 858-860 (1454-1456) yıllarında yaptığı hac ziyaretleri sırasında Mekke ve Medine’de çeşitli âlimlerle ilmî müzakerede bulundu. İbnü’l-Hümâm’ın yetiştirdiği öğrenciler arasında Sehâvî, Takıyyüddin eş-Şümünnî, İbn Kutluboğa, İbn Emîru Hâc, İbnü’l-Gars, Kemâleddin İbn Ebû Şerîf, İbnü’l-Kerekî ve Necmeddin İbn Kādî Aclûn gibi âlimler yer almaktadır. İbnü’l-Hümâm 7 Ramazan 861 (29 Temmuz 1457) tarihinde Kahire’de vefat etti ve İbn Atâullah el-İskenderî’nin Karâfe’deki türbesine defnedildi. Sehâvî, hocası hakkında el-İhtimâm bi-tercemeti’l-Kemâl b. el-Hümâm adıyla bir eser yazmışsa da (eẕ-Ẕeyl ʿalâ Refʿi’l-iṣr, neşredenin girişi, s. 22; Îżâḥu’l-meknûn, I, 151) bunun günümüze ulaşıp ulaşmadığı bilinmemektedir. 

İbnü’l-Hümâm fıkıh ve fıkıh usulü yanında kelâm, mantık, Arap dili ve edebiyatı, tefsir, hadis sahalarında yetkin bir âlimdir. Yaptığı tartışmalarda ve yazdığı eserlerde konuları ortaya koyuşu, görüşleri ve delilleri değerlendirip tartışarak bir sonuca ulaşmadaki kabiliyeti sağlam bir mantık, cedel ve felsefe eğitimi aldığını göstermektedir. Bizzat kendisinin, “Makūlâtta hiç kimseyi taklit etmem” sözü de (Süyûtî, Buġyetü’l-vuʿât, I, 167) aklî ilimlerdeki yetişkinliğini ifade etmektedir. Sarf, nahiv, bedî‘, beyân, meânî gibi alanlarda müstakil eser vermemiş olsa bile kelâm, fıkıh ve fıkıh usulüne dair eserlerinde dil ve edebiyata olan vukufunu görmek mümkündür. Yahyâ b. Attâr, İbnü’l-Hümâm’ın örnek gösterildiği yönlerden birinin de fesahati olduğunu söylemiştir (Sehâvî, eḍ-Ḍavʾü’l-lâmiʿ, VIII, 129). Arapça yanında Farsça ve Türkçe de bilen İbnü’l-Hümâm şiir yazmış olmakla beraber müstakil bir divanı bulunmayıp şiirlerinden bazı parçalar tabakat kitaplarında yer almaktadır (Aydın, s. 74-78). 

Kaynaklarda İbnü’l-Hümâm’ın güzel sesiyle mûsiki icra ettiğine dair verilen bilgiler onun sanatkâr bir kişiliğe sahip olduğunu göstermektedir. İbrâhim b. Ömer el-Edkâvî ve Muhammed b. Muhammed el-Havâfî’ye intisap ederek kendilerinden tasavvuf terbiyesi almış, İbnü’l-Arabî’nin Fuṣûṣü’l-ḥikem’ini okutan Nasrullah b. Abdurrahman el-Ensârî ile sohbetlerde bulunmuştur. Tasavvufa olan alâkası sebebiyle seçkin sûfîlere verilen “şeyhü’ş-şüyûh” ve “şeyhü’l-ârifîn” unvanlarıyla anılmış ve Şeyhûniyye Hankahı’nın şeyhliğine tayin edilmiştir. İbnü’l-Hümâm, bir ara tasavvufî hayata ilgisini arttırarak uzlete çekilmişse de çevresindeki kimseler onu halkın içine dönmenin gerekliliği konusunda uyarmışlardır. 

İbnü’l-Hümâm, tefsir ve hadis alanında da yetkin bir âlim sayılmakla birlikte eser verdiği ve uzmanlaştığı ilim dalları fıkıh, fıkıh usulü ve kelâmdır. Bedreddin Mahmûd el-Aksarâyî’den tefsir dersleri alan İbnü’l-Hümâm’ın Fetḥu’l-ḳadîr’deki ahkâm âyetleriyle ilgili yorum ve değerlendirmeleri onun bu daldaki kabiliyetini ortaya koymaktadır. Bu eserinde Taberî, Kādî Beyzâvî ve Zemahşerî gibi müfessirlerden nakillerde bulunmakla beraber daha çok kendi ilmî dirâyetiyle âyetleri yorumlamıştır. Yine Fetḥu’l-ḳadîr ile et-Taḥrîr’de yer yer hadis ve usulüne dair bilgiler vermesi ve hadisleri sened ve metin yönünden tenkide tâbi tutmasından bu alanda da mütehassıs olduğu anlaşılmaktadır. et-Taḥrîr’in şârihlerinden İbn Emîru Hâc, İbnü’l-Hümâm’ı “hâfız” olarak nitelemiş (et-Taḳrîr ve’t-taḥbîr, II, 240, 272), Leknevî de onun iyi bir hadis âlimi ve hâfız olduğunu söylemiş (el-Fevâʾidü’l-behiyye, s. 180), Zâhid Kevserî, kendisini Hanefî mezhebinin büyük hâfız ve muhaddislerinden saymıştır (Fıḳhu ehli’l-ʿIrâḳ, s. 73). Sehâvî’nin, İbnü’l-Hümâm’ın büyük âlimlerden biri olmakla beraber hadis konusunda fazla bilgisinin bulunmadığını söylemesi (eḍ-Ḍavʾü’l-lâmiʿ, VIII, 131), başka bir yerde işaret ettiği gibi fazla hadis rivayet etmediği (a.g.e., VIII, 129) ve mesaisini büyük ölçüde bu alana hasretmediği anlamındadır. Onun hadis kaynaklarına vukufu, deliller karşısındaki tenkitçi ve tarafsız tutumu, senedi zayıf bir hadisin metninin sahih olabileceği prensibini benimsemesi, Kur’an-Sünnet bütünlüğüne dikkat etmesi ve buna aykırı düşen hadislerdeki çelişkileri gidermeye yönelik bazı esaslar belirlemeye çalışması, hadis ilmine yaptığı katkıları, bu daldaki ihtisas ve ehliyetini ortaya koymaktadır (Kırbaşoğlu, s. 32). 

İbnü’l-Hümâm’ın el-Müsâyere adlı eseri onun kelâm ilmindeki vukufunu göstermekte olup üzerinde yapılan şerh, hâşiye ve atıflarla Mâtürîdiyye kelâmının önemli bir kaynağı haline gelmiştir. Müellif bu eserinde genellikle bağlı bulunduğu ekolün görüşlerini zikredip savunmuşsa da haberî sıfatların yorumunda Selefî düşünceye yaklaşmış, tekvin sıfatının izahında ise Mâtürîdiyye ile Eş‘ariyye telakkisinin sonuç itibariyle birbirine yakın olduğunu söylemiştir. 

el-Hidâye’nin önemli şerhlerinden biri olan Fetḥu’l-ḳadîr ve et-Taḥrîr adlı eserlerinde takip ettiği metot, kullandığı bol malzeme ve yaptığı tartışma ve tahliller yanında mezhep taassubuna düşmeden kendi görüş ve tercihini belirtmiş olması İbnü’l-Hümâm’ın fıkıh alanında otorite olduğunu kanıtlamaktadır. Gerek kullandığı deliller gerekse vardığı sonuçlar genel olarak değerlendirildiğinde onun ehl-i re’y ile ehl-i eser arasında orta bir yol tuttuğu söylenebilir. Öte yandan ilme ve ilim adamlarına karşı beslediği saygı ve hoşgörüden dolayı başkalarıyla tartışmalara girmeyen İbnü’l-Hümâm, o sırada Mısır ve Şam bölgesinde görüşleri ve mücadelesi tartışılmaya devam eden Takıyyüddin İbn Teymiyye’ye karşı cephe almamış, hatta ona olan saygı ve hayranlığını dile getirmiştir (Sehâvî, eḍ-Ḍavʾü’l-lâmiʿ, VIII, 131). 

Talebesi Sehâvî tarafından ilmî üstünlükleri anlatılırken verilen örneklerden ve kullanılan ifadelerden İbnü’l-Hümâm’ın tercih ehli bir fakih olduğu anlaşılmaktadır. et-Taḥrîr’e Teysîrü’t-Taḥrîr adıyla bir şerh yazan Emîr Pâdişah, İbnü’l-Hümâm’ı “şeyh, allâme, zamanının müctehidi, asrının muhakkiki, şeyhülislâm, müftilenâm ve kutbü’l-ârifîn” olarak anarken Hanefî fakihlerinden İbn Gānim el-Makdisî, Leknevî ve İbn Âbidîn onun müctehid olduğunu söylemişlerdir (el-Fevâʾidü’l-behiyye, s. 180; Mecmûʿatü resâʾil, I, 32; Reddü’l-muḥtâr, III, 173, 621, 688). Son dönem hukukçularından Seyyid Bey de İbnü’l-Hümâm’ı Hanefî mezhebinin son müctehidlerinden biri saymıştır (Usûl-i Fıkıh, s. 58; ictihadlarına dair bazı örnekler için bk. Aydın, s. 112-119). 


Eserleri.

1. Fetḥu’l-ḳadîr li’l-ʿâcizi’l-faḳīr. Burhâneddin el-Mergīnânî’nin el-Hidâye adlı eserinin şerhidir. İbnü’l-Hümâm’ın, hocası Kāriülhidâye’den on dokuz yıl boyunca el-Hidâye okuduktan sonra’da 829 (1426) telifine başladığı, ancak vefatıyla eksik kalan bu eserini, “Kitâbü’l-Vekâle”den itibaren Kadızâde Ahmed Şemseddin (ö. 988/1580) Netâʾicü’l-efkâr fî keşfi’r-rumûz ve’l-esrâr adıyla tamamlamıştır. el-Hidâye’nin en önemli şerhlerinden biri olan ve özellikle hadislerin değerlendirilmesiyle dikkat çeken eserde (bk. el-HİDÂYE) İbnü’l-Hümâm mezhepler arası ihtilâflı konuları geniş bir şekilde tartışmış ve sadece Hanefî mezhebi içindeki farklı ictihadlarda değil diğer mezheplere ait görüşler arasında da tercihlerde bulunmuştur. Çeşitli baskıları gerçekleştirilen Fetḥu’l-ḳadîr’in (I-IV, Leknev 1292, Kadızâde’nin tekmilesiyle birlikte; I-VIII, Bulak 1315-1318; I-VIII, Kahire 1356, Kadızâde’nin tekmilesi, Bâbertî’nin el-Hidâye şerhi ve Sâdî Çelebi’nin buna hâşiyesiyle birlikte; I-IX, Kahire 1306, 1319, anılan eserler ve Kurlânî’nin el-Hidâye şerhiyle birlikte; I-X, Kahire 1970, Kadızâde, Bâbertî ve Sâdî Çelebi’nin eserleriyle birlikte) konu indeksi de yapılmıştır (Fihrisü Fetḥi’l-ḳadîr şerḥi’l-Hidâye, Küveyt 1407/1986). Kâtib Çelebi, Ali el-Kārî’nin Fetḥu’l-ḳadîr’e bir hâşiye yazdığını, İbrâhim el-Halebî’nin de eseri bir cilt halinde ihtisar ettiğini söyler (Keşfü’ẓ-ẓunûn, II, 2034).

2. et-Taḥrîr fî ʿilmi’l-uṣûl. Fukaha ve mütekellimîn metotları birleştirilmek suretiyle kaleme alınan fıkıh usulüne dair muhtasar bir eser olup üzerine İbn Emîru Hâc ve Emîr Pâdişah tarafından birer şerh yazılmış, Zeynüddin İbn Nüceym de kitabı Lübbü’l-uṣûl adıyla ihtisar etmiştir (Süleymaniye Ktp., Lâleli, nr. 780, Damad İbrâhim Paşa, nr. 429; TSMK, Emanet Hazinesi, nr. 714). İbn Emîru Hâcc’ın şerhi et-Taḳrîr ve’t-taḥbîr (I-III, Bulak 1316; Beyrut 1403/1983), Emîr Pâdişah’ın şerhi ise Teysîrü’t-Taḥrîr (I-IV, Kahire 1350-1351/1931-1932) adını taşır. İbn Emîru Hâcc’ın eseri fıkıh usulü, kelâm ve mantıkla ilgili konularda temayüz ederken Emîr Pâdişah şerhinde daha çok İbn Emîru Hâc’dan faydalanmış, özellikle metinleri sarf ve nahiv açısından açıklamaya çalışmıştır. et-Taḥrîr birçok defa basılmıştır (Kahire 1351/1932; I-III, Bulak 1316-1318, İbn Emîru Hâcc’ın et-Taḳrîr’i ve İsnevî’nin Nihâyetü’s-sûl’ü ile birlikte; Beyrut 1403/1983, Bulak baskısından ofset; I-IV, Kahire 1350-1351/1931-1932, Emîr Pâdişah’ın Teysîrü’t-Taḥrîr’iyle birlikte).

3. el-Müsâyere* fi’l-ʿaḳāʾidi’l-münciye fi’l-âḫire. Mukaddimesinde anlatıldığına göre, Gazzâlî’ye ait er-Risâletü’l-ḳudsiyye’nin özetlenmesi amacıyla yazılmaya başlanan eser yapılan açıklamaların ilâvesiyle müstakil bir kitap halini almış, bununla birlikte bölüm başlıkları er-Risâletü’l-ḳudsiyye ile paralel yürüdüğünden el-Müsâyere diye adlandırılmıştır. Klasik kelâm kitaplarının IX. (XV.) yüzyıla ait önemli bir örneğini teşkil eden eser üzerine, müellifin Tavżîḥu’l-Müsâyere (İÜ Ktp., AY, nr. 406) ve talebesi Kemâleddin İbn Ebû Şerîf’in el-Müsâmere’siyle diğer bazı şerh ve hâşiyeler kaleme alınmıştır. Eserin çeşitli baskıları yapılmıştır (Bulak 1317, Kemâleddin İbn Ebû Şerîf’in el-Müsâmere’si ve İbn Kutluboğa’nın hâşiyesiyle birlikte; İstanbul 1400/1979; Delhi 1904, el-Müsâmere ile birlikte).

4. Zâdü’l-faḳīr (Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 276/4, vr. 39-60, Şehid Ali Paşa, nr. 2750/2, vr. 14-28; Millet Ktp., Feyzullah Efendi, nr. 2124, vr. 25-34; Beyazıt Devlet Ktp., Bayezid, nr. 8042; Dârü’l-kütübi’z-Zâhiriyye, nr. 5174). Namazla ilgili muhtasar bir eser olup Muhammed b. Abdullah et-Timurtâşî (İʿânetü’l-ḥaḳīr li-Zâdi’l-faḳīr, Beyazıt Devlet Ktp., Bayezid, nr. 1992; Berlin Staatsbibliothek, nr. 4609), Ahmed b. İbrâhim et-Tûnisî (İsʿâfü’l-mevla’l-ḳadîr şerḥu Zâdi’l-faḳīr, Dârü’l-kütübi’z-Zâhiriyye, nr. 4047) ve diğer bazı âlimler tarafından şerhedilmiştir (Keşfü’ẓ-ẓunûn, II, 946; Brockelmann, GAL, II, 99; Suppl., II, 92).

5. İʿrâbü ḳavlihî ṣallallāhü ʿaleyhi ve sellem: “Kelimetân ḫafîfetân ʿale’l-lisân” (nşr. Kahtân Abdurrahman ed-Dûrî, Bağdad 1980). Hz. Peygamber'in “Sübḥânallāhi ve bi-ḥamdihî sübḥânallāhi’l-ʿaẓîm” tesbihini tavsiye ettiği hadisin (Buhârî, “Tevḥîd”, 58; Müslim, “Ẕikir”, 10) anlamı ve gramer bakımından açıklanmasına dair bir risâledir.

6. et-Terġīb fi’l-kesb. Çalışma ve kazanç yolları hakkında bir risâle olup özellikle yeme, giyme, yedirme ve konuşmayla ilgili hükümleri ihtiva etmektedir (Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 929/6, vr. 150-157).

7. Fevâtiḥu’l-efkâr fî şerḥi Lemaʿâti’l-envâr. Müellifin, hocası Muhammed b. Ebû Bekir İbn Cemâa’nın anatomiye dair eserine yazdığı şerh olup (Keşfü’ẓ-ẓunûn, I, 409; II, 1292) bir nüshası Berlin’de Staatsbibliothek’te bulunmaktadır (Brockelmann, GAL, II, 99; Suppl., II, 112; Ahlwardt, V, 510).

8. Esʾile ve ecvibe (Çorum İskilip İlçe Halk Ktp., nr. 1178).

9. Fetâvâ İbn Hümâm (Çorum İskilip İlçe Halk Ktp., nr. 1289).

10. İḳtidâʾü’l-Ḥanefiyye bi’ş-Şâfiʿiyye (Brockelmann, GAL Suppl., II, 92).

11. ʿAḳīde (Pertsch, II, 10).

12. Fihristü Fetâvâ Ḳāriʾilhidâye (Beyazıt Devlet Ktp., Veliyyüddin Efendi, nr. 1141, vr. 112a-149a). İbnü’l-Hümâm’ın ayrıca, Muzafferüddin İbnü’s-Sââtî’ye ait el-Bedîʿ adlı fıkıh usulü kitabına Şerḥu Bedîʿi’n-niẓâm (Îżâḥu’l-Bedîʿ) adıyla bir şerh yazdığı belirtilmektedir (İbn Emîru Hâc, et-Taḳrîr ve’t-taḥbîr, I, 5, 34; Keşfü’ẓ-ẓunûn, I, 236). 

 

Ferhat Koca, TDVİA

.
.